Navigasyon |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Peygamberlere Îmân
Allah insanı diğer canlılardan apayrı ve en mükemmel bir şekilde yaratmıştır. İnsan, dünyaya, Rabbine kulluk etmek ve bir imtihan devresi gecirmek üzere geldiği için başıboş bırakılmamıştır. Allah, emir ve yasaklarını ona duyurmak için bir kısım insanları, yine kendi içlerinden seçerek görevlendirmiştir. Rûhen ve ahlâken insanlara yol gösteren bu seçilmiş elçilere “peygamber” diyoruz.
Peygamberlerin yeni bir kitap ve şerîat verilmiş olanlarına “Resûl”, önceki peygamberlerin şerîatını devam ettirmiş olanlarına da “Nebî” denilmektedir. Bu durumda her resûl, nebîdir; fakat her nebî, resûl değildir.
Cenâb-ı Hak insanlık âlemine pek çok peygamberler göndermiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Nahl Sûresi 36. âyette; “Andolsun biz her millet içinde, Allah’a kulluk edin, şeytandan kaçın, diye bir peygamber gönderdik.” buyurularak her kavme bir peygamber gönderildiği belirtilmiştir.
Yine Nisâ Sûresi 164. âyette ise; “Peygamberlerden kimini daha önce sana anlattık, kimini de anlatmadık.” buyurularak, gönderilen peygamberlerin çok sayıda olduğu beyan buyurulmuştur.
Peygamberlerin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek uygun değildir. Fakat bunların sayısının 124 bin kadar olduğu konusunda bir rivâyet mevcuttur. En doğrusunu Allah bilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu peygamberlerden 25 tanesinin ismi geçmektedir. Bunlar sırasıyla Âdem, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhîm, Lût, İsmâîl, İshâk, Yakûb, Yûsuf, Eyyûb, Şuayb, Mûsû, Hârûn, Dâvud, Süleymân, İlyâs, Elyesâ, Zülkifl, Yûnus, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ (aleyhimüsselâm) ve Peygamberimiz Muhammed (s.a.v)’dir.
Ayrıca peygamber olup olmadıkları konusunda ihtilâf edilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn’den de bahsedilmektedir.
Peygamberlerin ilki Hz. Âdem ve sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. Bu şekilde îmân etmemek insanı dinden uzaklaştırır.
Peygamberler, kavimlerini hak yola; tevhîd inancına dâvet etmişlerdir. Getirdikleri dîn aslında, öz olarak hep aynıdır.
Peygamberler de bizim gibi birer insandırlar. Fakat, Allah tarafından seçilmiş kimseler oldukları için, diğer insanlardan ayrı, bazı vasıfları vardır. Peygamberlerin bu sıfatlarını şöyle sıralayabiliriz:
1. Sıdk (Dosdoğru olmak): Peygamberler aslâ yalan söylemezler. Onlar dürüst insanlardır. Sözleri hep gerçeği yansıtır. Sözlerinin doğruluğu, gerektiğinde mûcizelerle desteklenir. Allah’ın yeryüzündeki elçisidirler. Elçiliğin yalan ve hıyânetle etkisiz ve sonuçsuz kalmasına Cenâb-ı Hak müsâade etmez.
2. Emânet (Güvenilir Olmak): Peygamberler güvenilir kimselerdir. Aslâ emânete hıyânet etmezler. Onlar insanların en emîni, en dürüstü ve en doğru olanlarıdır. Allah’ın emirlerine doğruluk ve samîmiyetle uyar, haramları kesinlikle işlemezler. Kendisine îmân etmeyenler dahi onların emin insanlar olduğunu ifade etmişlerdir. Buna en güzel örnek, Peygamberimiz (s.a.v)’dir. O daha peygamber olmazdan önce de “Muhammedü’l-Emîn” idi.
3. İsmet (Günah işlememek): Peygamberler günah işlemezler. İnsanlık îcâbı olan ufak tefek hatâları -ki bunlara “zelle” ismi verilmiştir- Allah tarafından düzeltilir.
4. Fetânet (Zekî olmak): Peygamberlerin hepsi de, insanların mutlaka en zekîleridir. Aptal, ahmak ve geri zekâlı birisinin peygamber olduğu görülmemiştir. Toplumunu iknâ edip, onlara önderlik yapabilmek için peygamberlerin akıllı olması gerekir. Akılsızlık ve gaflet, peygamberler için düşünülemez. Sözleri ise hikmet doludur.
5. Teblîğ (Açıklamak): Peygamberler, Allah’tan almış oldukları emirleri insanlara mutlaka ulaştırmışlardır. Hiç bir şey gizlememişlerdir. Hiç bir şey de ilâve etmemişlerdir. Kendiliklerinden ne bir fazla, ne bir eksik katmamışlardır.
Allah Teâlâ peygamberlerini dâvâlarında desteklemek ve sözlerini doğrulamak için onların ellerinde mûcizeler yaratmıştır. Her peygambere mûcize verilmiştir. Bizim peygamberimize ise, bu peygamberlere verilen mûcizelerin hepsi ile birlikte daha başka mûcizeler de verilmiştir. Peygamberler, mûcizeyi, inkâr edenlere karşı bir delîl olarak gösterirler. Her peygambere verilen en belirgin mûcize, kendi devirlerinde geçerli olan, kuvvetli ve azametli olaylar cinsinden vukû bulmuş ve bu olayların azametini kırmıştır.
Dîni kabûl etmek, onu getiren peygambere, o dînin hayat nizâmını ve amellerini de kabûl etmeyi, îmân etmeyi gerektirir. Peygamberlere îmân etmek de onlara gönderilen kutsal kitapları kabûl etmeyi gerektirir. Kutsal kitapları kabûl etmek ise, içlerinde yer alan esasları kabûl etmeyi gerektirir. Dolayısıyla bütün îmân esasları, birbirini gerektirir.
Salât ve selâm, başta Peygamberimiz Muhammed Mustafâ (s.a.v) olmak üzere tüm peygamberlere olsun. Âmîn.
Yararlanılan Kaynaklar:
-Ömer Nesefî, İslâm İnancının Temelleri/Akâid, Bayrak yayınları, İstanbul, 1990, s. 117-120
-Doç. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihâli, Altınoluk yayınları, İstanbul, 19903, s. 102-112.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 31 ziyaretçi (34 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
| | |